31 Mart 2017 Cuma

Başımız sağolsun


Halit Akçatepe'i rahmetle anıyoruz.


Mavi Randevu, Celal Sılay

Mavi bir elbiseyle gelmiştin, gökyüzü maviydi.
Getirdiğin rüzgârla ev kokuyordun..
Kolun koluma değiyordu, omzun omzuma..
Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..
Bin dokuzyüz kırk iki baharıydı
Bahçeli pencereler önünde geziyorduk,
Gözlerimiz buluşuyordu, ürperiyordum
Gökyüzü maviydi, mendilin maviydi
Sıcak nefesin yüzüme değiyordu
“Evlenebilir miyiz” diye sormuştum,
Yürüyüşün değişmiş, yüzün pembeleşmişti;
Mavi elbiseler içindeydin, gökyüzü maviydi.
Elini elime verdin, ayrılıyorduk,
Gözlerin gözlerimde, dudakların ıslak,
“Sık sık konuşalım” demiştin; gittin..
Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..

30 Mart 2017 Perşembe

Sevmek Nedir?

Sevmek nedir?
Evet böyle bir soru var. Sayfalarca cevap yazılabiliyor sayfalarca!
Sayfalarca yazılan şeylerin sevmeğin karşılığı olduğunu düşünüyor musun?
Bence değil! Sevmeği açıklamak bir kaç cümleye bağlanır;
Sevdiğiniz kişinin sesini göresiniz geliyorsa
Sevdiğiniz kişinin kokusunu duyasınız
Gözlerini koklayasınız
İşte bunları hissediyorsanız o zaman seviyosunuz demektir.
Ve sevmekte işte tam bu anlama gelir.


                                                                                          DENİZ

Rüyalarını Ver Bana / Haşmet Babaoğlu

"Bazen bizim aşk dediğimiz ilişkiler; birinin hekim, ötekinin hasta, birinin şaman ötekinin cin çarpmış olduğu tuhaf karşılaşmalardır. Kim demiş hasta gelinip iyileşerek çıkılan yerler sadece hastanelerdir diye…"

Sıradan Delilik Öyküleri- Charles Bukowski

İntihara meyilliydim, zaman zaman ağır bunalımlara giriyordum, kalabalığa ve özellikle de sıraya girip beklemeye tahammülüm yoktu. Ve hayatlarını sıraya girip bekleyerek geçiren bir toplum olmaya doğru gidiyorduk.

Çalıkuşu- Reşat Nuri Güntekin

İnsan yaşadığı yerlerde beraber bulunduğu insanlara görünmez ince tellerle bağlanırmış; ayrılık vaktinde bu bağlar gerilmeye, kopan keman telleri gibi acı sesler çıkarmaya başlar, hep birinin gönlümüzden kopup ayrılması bir ayrı sızı uyandırırmış. Bunu yazan şair ne kadar haklıymış..!

Nazım ile Piraye- Nazım Hikmet Ran

..hiçbir insan başka bir insanın önünde bütün deliliklerini, ruhunun bütün korkunç taraflarını bu kadar açıkça itiraf etmek cesaretini gösterememiştir.Ben eğer bu cesareti gösterebildiysem seni hudutsuz, uçsuz bucaksız sevdiğimden, seni kendimden ayırt edemediğimdendir.Ben o yazdıklarımı ancak sana yazabilirdim. Çünkü şu kainat denen nesnenin içinde en çok sevdiğim yürek, üstüne en çok titrediğim insan kalbi senin göğsündekidir.

Seyfi Baba Şiiri / N. Fazıl KISAKÜREK


Geçen akşam eve geldim. Dediler:
- Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
- Nesi varmış acaba? 
- Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.
- Keşki ben evde olaydım... Esef ettim, vah vah! 
Bir fener yok mu, verin... Nerde sopam? Kız çabuk ol! 
Gecikirsem kalırım beklemeyin... Zîrâ yol
Hem uzun, hem de bataktır...
- Daha a'lâ, kalınız
Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız.
Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde; 
Boşanan yağmur iliklerde, çamur tâ belde.
Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak; 
'Gel! ' diyen taşları kurtarmasa, insan batacak.
Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine,
Boğuyordum! müteveffâyı bütün âferine.
Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,
Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek! 
Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim,
Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim! 
Çok mu yüzdük bilemem, toprağı bulduk neyse; 
Fenerim başladı etrâfını tektük hisse.
Vâkıâ ben de yoruldum, o fakat pek yorgun...
Bakıyordum daha mahmurluğu üstünde onun:
Kâh olur, kör gibi çarpar sıvasız bir duvara; 
Kâh olur, mürde şuâ'âtı düşer bir mezara; 
Kâh bir sakfı çökük hânenin altında koşar; 
Kâh bir ma'bed-i fersûdenin üstünden aşar; 
Vakt olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır; 
Sonra en korkulu eşhâsa çekinmez, sataşır; 
Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, uryan,
Sokulup bir saçağın altına gûyâ uyuyan
Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı beşer; 
Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler; 
Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı; 
O kopan râbıtanın, darmadağın yavruları; 
Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler:
Evi sırtında, sokaklarda gezen âileler! 
Gece rehzen, sabah olmaz mı bakarsın, sâil! 
Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kaatil...
Böyle kaç manzara gördüyse bizim kör kandil
Bana göstermeli bir kerre... Niçin? Belli değil! 
Ya o bîçâre de râhmet suyu nûş eyliyerek,
Hatm-i enfâs edivermez mi hemen 'cız! ' diyerek? 
O zaman sâmi'anın, lâmisenin sevkıyle
Yürüyen körlere döndüm, o ne dehşetti hele! 
Sopam artık bana hem göz, hem ayak, hem eldi...
Ne yalan söyliyeyim kalbime haşyet geldi.
Hele yâ Rabbi şükür, karşıdan üç tâne fener
Geçiyor... Sapmıyarak doğru yürürlerse eğer,
Giderim arkalarından... Yolu buldum zâten.
Yolu buldum, diyorum, gelmiş iken hâlâ ben! 
İşte karşımda bizim yâr-ı kadîmin yurdu.
Bakalım var mı ışık? Yoksa muhakkak uyudu.
Kapının orta yerinden ucu değnekli bir ip
Sarkıtılmış olacak, bir onu bulsam da çekip
Açıversem... İyi amma kapı zâten aralık...
Gâlibâ bir çıkan olmuş... Neme lâzım, artık
Girerim ben diyerek kendimi attım içeri,
Ayağımdan çıkarıp lâstiği geçtim ileri.
Sağa döndüm, azıcık gitmeden üç beş basamak
Merdiven geldi ki zorcaydı biraz tırmanmak! 
Sola döndüm, odanın eski şayak perdesini,
Aralarken kulağım duydu fakîrin sesini:
- Nerde kaldın? Beni hiç yoklamadın evlâdım! 
Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım.
Bilirim çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun...
Hele dinlen azıcık anlaşılan yorgunsun.
Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın...
Üşüyorsan eşiver mangalı, eş eş de ısın.
Odanın loşluğu kasvet veriyor pek, baktım
Şu fener yansa, deyip bir kutu kibrit çaktım.
Hele son kibriti tuttum da yakından yüzüne,
Sürme çekmiş gibi nûr indi mumun kör gözüne! 
O zaman nîm açılıp perde-i zulmet, nâgâh,
Gördü bir sahne-i üryân-ı sefâlet ki nigâh,
Şâir olsam yine tasvîri otur bence muhâl:
O perîşanlığı derpîş edemez çünkü hayâl! 
Çekerek dizlerinin üstüne bir eski aba,
Sürünüp mangala yaklaştı bizim Seyfı Baba.
- Ihlamur verdi demin komşu... Bulaydık, şunu, bir...
- Sen otur, ben ararım...
- Olsa içerdik, iyidir...
Aha buldum, aramak istemez oğlum, gitme...
Ben de bir karnı geniş cezve geçirdim elime,
Başladım kaynatarak vemeye fincan fincan,
Azıcık geldi bizim ihtiyarın benzine kan.
- Şimdi anlat bakalım, neydi senin hastalığın? 
Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış pek salgın.
- Mehmed Ağ'nın evi akmış. Onu aktarmak için
Dama çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün.
Ne işin var kiremitlerde a sersem desene! 
İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene.
Hadi aktamıyayım... Kim getirir ekmeğimi? 
Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi? 
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası:
Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası! 
Yoksa yetmiş beşi geçmiş bir adam iç yapamaz; 
Ona ancak yapacak: Beş vakit abdestle namaz.
Hastalandım, bakacak kimseciğim yok; Osman
Gece gündüz koşuyor iş diye, bilmem ne zaman
Eli ekmek tutacak? İşte saat belki de üç
Görüyorsun daha gelmez... Yalınızlık pek güç.
Ba'zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz yanıma; 
Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma! 
- Seni bir terleteyim sımsıkı örtüp bu gece! 
Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan iyice.
İhtiyar terliyedursun gömülüp yorganına...
Atarak ben de geniş bir kebe mangal yanına,
Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne gezer! 
Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer.
Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim,
Önce amma şu fakîr âdemi memnûn edeyim.
Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede; 
Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde! 
O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî:
Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!

29 Mart 2017 Çarşamba

Omuzunda Ağlayan Bir Sen/ Nigar Muharrem



Umarım Beğenirsiniz...

Filler ve Bulutlar- Salih Çağlayan


Yedinci Ev

Keşfette bu akşam gerçekten yeni keşfettiğim bir grubu paylaşıyorum bendeniz Gökyüzü.

Kral Oidipus Efsanesi


Yunan mitolojisinde Thebai kentinin kralı. Kral Laios ile Kraliçe İokaste'nin oğludur. Bir kâhinden, oğlu tarafından öldürüleceğini öğrenen Laios, Oidipus doğduğu zaman çocuğun topuklarını yaralayarak onu Cithaeron Dağı'na attırır. Fakat bebek, Korintli bir çoban tarafından bulunarak Korint Kralı Polibus'a götürülür. Çocukları olmadığı için Polibus ve karısı Merope onu kendi çocuklarıymış gibi yetiştirirler. Delikanlı olduğunda akranlarından biri onun bulunma olduğunu söyleyerek alay eder. Polibus onun kendi çocuğu olduğunu söylerse de ikna olmayan Oidipus gerçeği öğrenmek için Delfi Tapınağı'na gider. Apollon, onun kaderinin babasını öldürmek ve annesiyle evlenmek olduğunu söyler. Korkusundan Korint'e gitmeyen Oidipus yolda tartıştığı bir adamı öldürür (Laios). Bu olaydan sonra Thebai'ye varır. Sphinks denilen canavar kentte korku salmakta, sorduğu bilmecelere cevap veremeyenleri parçalayıp yemektedir. Oidipus bilmecelere doğru cevapları verir. Sphinks kendini tünediği kayadan aşağı uçuruma atarak ölür. Thebai halkı da Oidipus'a Laios'tan boş kalan taçla birlikte dul karısı İokaste'yi verir. Oidipus, Thebai kralı olur ve İokaste ile evlenir. Eteokles, Polinikes, Antigone ve İsmene adlarında dört çocuğu olur. Yıllar geçer, Thebai'de veba başgösterir. Salgının nedenini öğrenmek için Oidipus kaynı Kreon'u Delfi'ye gönderir. Delfi Tapınağı'ndan gelen cevaptan kehaneti gerçekleştirdiğini öğrenen Oidipus kendini kör eder. İokaste ise canına kıymıştır. Kentten kovulan Oidipus, kızı Antigone ile Atina yakınlarındaki Kolonos'a gider. Orada ölür ve gömülür. Sophokles "Kral Oidipus" ve "Oidipus Kolonos'ta" adlı iki trajedi yazmıştır.


Gökyüzünden Notlar

Biz en başta Gökyüzünde olan milyon tane yıldızdan sadece ikisiydik. Gün geldi Denize kaydı yıldızlardan biri. Suya karıştı; öyle karıştı ki Denizin kendisi oldu adeta bir süre sonra. Ayrı düştüler uzun bir süre birbirlerine. Biri maviliğin diğer boyutunda hüküm sürdü. Biri maviliğin su boyutunda hüküm sürdü.Günü geldi ufukta birleşen maviliklerinin o eşsiz tonunu yakaladılar. Aslında hiç ayrılmamış bir kısımları hep beraber yaşamıştı o ince çizgide. Yıldız kaymış olsa da Denize, artık gökyüzünün bir parçası olmasa da yinede kopmak hiç mümkün olmamış birbirlerinden.

Oğuz Atay

Bu düzmece oyun sona ermeli. Kendi benliğimizi bulmalıyız. Yol verip yakarmaktan vazgeçmeliyiz. Rüyalarımızı gerçekleştirmeye çalışmamalıyız,gerçekleri rüya yapmalıyız. Çelişiksiz dikensiz ve düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. Sözümüzün eri olmalıyız: Kıracak kafaları kırmalıyız. Bize acınmadıgı için acımamalıyız.

Vedaları Sevmem Albayım / Oğuz ATAY


Acılara tutunmak / Hasan Hüseyin Korkmazgil

Acı çekmek özgürlükse 
Özgürdük ikimiz de 
O, yuvasız çalıkuşu 
Bense kafeste kanarya 
O, dolaşmış daldan dala 
Savurmuş yüreğini 
Ben bölmüşüm yüreğimi 
Başkaldıran dizelere 
Kavuşmak özgürlükse 
özgürdük ikimiz de 
elleri çığlık çığlık 
yanyana iki dünya 
ikimiz iki dağdan 
iki hırçın su gibi 
akıp gelmiştik 
buluşmuştuk bir kavşakta 
unutmuştuk ayrılığı 
yok saymıştık özlemeyi 
şarkımıza dalmıştık 
mutluluk mavi çocuk 
oynardı bahçemizde 
aramakmış oysa sevmek 
özlemekmiş oysa sevmek 
bulup bulup yitirmekmiş 
düşsel bir oyuncağı 
yalanmış hepsi yalan 
sevmek diye bir şey vardı 
sevmek diye bir şey yokmuş 
Acı çektim günlerce 
Acı çektim susarak 
Şu kısacık konutlukta 
Deprem kargaşasında 
Yaşadım bir kaç bin yıl 
Acılara tutunarak 
Acı çekmek özgürlükse 
Özgürüz ikimizde 
acılardan artakalan 
işte o bakışlarmış 
kuğu diye gözlerimde 
gün batımı bulutlarmış 
yalanmış hepsi yalan 
savrulup gitmek varmış 
ayrı yörüngelerde...

Eğer / Can Yücel

o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine derince bakmasalardı eğer…
çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp,göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer…
düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman
meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer…
rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer…
uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer…
gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden de onlar payını almasaydı eğer…
ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer…
sen gittikten sonra yalnız kalacağım
yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse?
evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer…

Elif Gibi Sevmek 1, Hikmet Anıl Öztekin

Kitaplardan başını kaldırma ufaklık, dünya kötü bir yer...

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali

Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.

Veronika Ölmek İstiyor

Çok ciddi bazı patolojik vakalar dışında, insanlar yalnızca günlük yaşamın tekdüzeliğinden kurtulmak amacıyla delirirler.

Nazım ile Piraye- Nazım Hikmet

“Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!”

Şahmeran efsanesi

4862_ahmeranVücudunun üst kısmı güzeller güzeli bir kadın, vücudunun alt kısmıysa yılan şeklinde olan doğu kültürünün masallarında yer bulan mitolojik bir yaratıktır. Yılanların şahıdır. Efsaneye göre, Tarsus çevresinde yaşadığı düşünülür.
Çocukken büyüklerimizden severek dinlediğimiz bir öyküsü vardır. Şahmeran, özünde iyilik olan bir canlıdır. Yer altında yılanları ile birlikte yaşar. Tüm yılanlar ona itaat eder. Cemşab adlı bir genç, arkadaşlarının açgözlülüğü yüzünden buldukları balı paylaşmamak adına, kuyunun dibinde bırakılır. Burada yalnız kalan ve yukarıya çıkamayan Cemşab, kuyunun yan tarafında bir delik görür. Deliği büyüterek, delikten ışık sızan bölümü gözetler ve orada Şahmeran’ı görür. Sonra geçebileceği kadar kazar ve Şahmeran’la bu şekilde tanışır. Şahmeran Cemşab’ı çok sever. Cemşab, Şahmeran’ın yanında kaldığı süre içinde Şahmeran ona tıp bilimiyle ilgili hiçbir insanın sahip olamadığı bilgileri verir. Cemşab da bu bilgileri öğrenmek için elinden geleni yapar. Bir söylentiye göre Cemşab, aslında bilinen Lokman Hekimdir.
4862_ahmeran1Aradan geçen uzun bir süreden sonra Cemşab sıkılır ve evine dönmek ister. Şahmeran gitmemesini ister; ama Cemşab bu konuda kararlı olduğu için gitmesine izin verir. Giderken Şahmeran kendisini gördüğünü kimseye söylememesi gerektiği konusunda Cemşab’dan söz alır. Cemşab evine döndükten sonra Şahmeran’ı gördüğünü kimseye söylemez. Ama zamanın hükümdarı hastalanır ve hastalığının tek çaresi de Şahmeran’ın vücudundadır. Şahmeran’ı kesip etini hükümdara yedirerek iyileştirmeyi düşünen vezir, her yerde Şahmeran’ı arar. Ülkedeki tüm insanları tek tek kontrol eder. Kendince bir yöntemi vardır bu konuda. Tüm insanları hamama çeker ve bir köşeden gizlice yıkanan insanları izler. Cemşab Şahmeran’ın yerini söylememekte kararlı olsa da, vezir Cemşab’ı da hamama çağırır. Bir köşeye gizlenerek Cemşab’ı izler. Orada yıkanmak için soyunan Cemşab’ın vücudunun pullarla kaplı olduğunu gören vezir birden ortaya çıkar. Şahmeran’ı gören insanın vücudunun pullarla kaplı olacağını bilen vezir Cemşab’ı zorla konuşturur. Bunun üzerine Cemşab istemeyerek de olsa Şahmeran’ın yerini söylemek zorunda kalır. Bu şekilde Şahmeran’ın yerini öğrenen vezir Şahmeran’ı ele geçirmeyi başarır.
Yakalanan Şahmeran, Cemşab’ın ne kadar üzgün olduğunun farkına varır. Bunu isteyerek yapmadığını anlar. Çaresiz ölecektir Şahmeran ama ölmeden önce Cemşab ile görüşmek ister. Cemşab’a kendisini öldürdükleri zaman etini kaynatıp suyunu vezire içirmesini, etleri de hükümdara yedirmesini söyler. Cemşab Şahmeran’ın söylediklerini aynen uygular. Suyunu vezire içirir. Vezir oracıkta ölür. Etini hükümdara yedirir, hükümdar hastalığından kurtulup iyileşir.
Şahmeran efsanesi iyilik yapma ve kötülük bulma konusunda insanlara bir ders niteliği taşır ve kuşaklar boyu anlatıla gelir.
Efsaneye göre Şahmera’n’ın yılanları, hala Şahmera’n’ın öldüğünü bilmez. Eğer yılanlar Şahmeran’ın öldüğünü öğrenirlerse tüm şehri  basacak ve Şahmeran’ın intikamını alacaktırlar. Ama efsanede Şahmeran barışçı ve iyilikseverdir. Yılanları insanlara zarar vermesin, öldüğünü anlamasın diye bir takım hilelere başvurduğu söylenir.

Yabancı

Şahmeran.
İçinde sakat bir ruh taşıyan o bedenin adı buydu.

Cemal Süreya

Sevgili arkadaşım
Şimdi ben buradayım ya
Olmayabilirim az sonra Herşeyi yüz üstü bırakabilirim Bırakabilir miyim dersin.Bırakabilirsin. Sarisindir benim yabancı
İstesem İngiliz diyebilirim ona
Esmerdir Kuşluk vaktini bir sancı gibi sokar göğsüne Ağzının şafağında volkan gülleri İstesem Arap diyebilirim.Ve kumraldir Ben istesem de istemesem de
Derin miriltisi içinde Yabancım diyorum ona
Geriye kalan bütün kelimeleri ile
Kamusallastiriyorum böylece Unutma ki
İnsanlarımız gibi aşkımız da
Kazilarla bulacak kendi güneşini Vakit ilerliyor Anadolu güneşi Boşa dönen bir çıkrik uzakta
Avucumda incisi
SEVDA SÖZLERİ *

Anlatamıyorum / Necip Fazıl Kısakürek

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

28 Mart 2017 Salı

Posta Kutusundaki Mızıka- A.Ali Ural

Sevgili Dost, Yazın buharlaşmayacak,kışın donmayacak,sonbaharda yapraklarını dökmeyecek,yani hep aynı kalacak ya da artacak sevgi.Altını görünce gümüşten,gümüşü görünce bakırdan vazgeçmeyecek.Tagore gibi;İstediğin zaman lambayı söndür.Senin karanlığını da tanır ve severim diyecek.

Denizden Gökyüzüne yanıt

Belkide gökyüzünden aldığım ısıdır. İçimdeki canlıları yaşatan...

Gökyüzünden Denize mesaj

Söylesene DENİZ; O kadar canlıya nasıl hayat veriyorsun?

Tuna Velibaşoğlu - Kal Ölene Kadar \ Öneri Şarkı







Gökyüzünün önerdiği şarkı bende size öneriyorum.

Dinleyin.

Tahir Zühre Meselesi

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
                             ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Gökyüzü

Denize baktıkça insan huzur bulur derler ya doğru... İnsan gözüyle sever bazı şeyleri bazıları da gözü gibi. İşte deniz de insanın gözüyle sevdiğidir aslında, gördüğü için sever denizi onun dalgalanmasını onun maviliğini en çokta maviliğini;
Maviliğine bayılır insan hele ki turkuaz ise tonu mest olur.
Deniz neden mavidir bilir misin?
Gökyüzüdür denizi mavi yapan onun yansımasıdır su üzerinde, Aslında insanlar denizi değil gökyüzünü severler. Hemde gözüyle değil gözü gibi severler.




                                                                                                                               DENİZ

Olric


Tutunamayanlar- Oğuz ATAY

-Gözden ırak, gönülden de ırak olur mu efendimiz?
-Hayır Olric.Yüreğinde bir yer açıp oraya oturttuğun her kimse, seninle birlikte gider her yere.

Oğuz ATAY

Kelimeler Albayım...
Kelimeler bazı anlamlara gelmiyor...

Cemal Süreya

Akın- Anlatamıyorum

 Öneri şarkımız var. Denizi'in bana önerdiği bir şarkı, bende size sunuyorum.

Özdemir Asaf

İnsanlar insanların içinde, insanlara hasret yaşarlar.

Yaşamaya Dair- Nazım Hikmet RAN

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...

-C-

Unutma! Biz gece çıkan yıldızlara umut bağlayan insanlarız gece bize karamsarlığı değil ''UMUT''u getirir.

Tutunamayanlar- Oğuz ATAY

   Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna...

Onur Can özcan- Yaramızda Kalsın

Merhabalar ben Gökyüzü. Biz Deniz ve Gökyüzü olarak iki kişi sizinleyiz bu blogta ve kendimizi tanıtma işine bir şarkı önermeyle başlamak istedim.

Seni Düşünmek- Nazım Hikmet RAN

Seni düşünmek güzel şey,  ümitli şey,  dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...        
Fakat artık ümit yetmiyor bana,        
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum...
                           
                        

Gökyüzü Herkesindir- Nazım Hikmet RAN



Birgün çok bunalırsan
 Denizin dibinde
Yosunlara takılmış gibi
Soluksuz
Sakın unutma gökyüzüne bakmayı
Gökyüzü senindir
Gökyüzü herkesindir

DAY/24

Unutmaya gücüm yetmez, unutulmaya yüreğim...